top of page
IMG_8806_edited.jpg

Veneto'da 5 günlük sonbahar 

ROADTRIP | EKİM, 2019

Bir zamanlar Koronavirüsü kapımızı çalmamışken İtalya’yı arabayla keşfedelim, köylerine, kentlerine girelim, bağlarında şarabımızı içelim, her bölgesini tanıyalım diye bir hayalimiz vardı. Bu hayal ile  Venedik’in içerisinde olan Veneto bölgesine doğru yola çıktık.

 

Toplamda 5 günlük rotamız Venedik’ten başlayarak batıya gitti, Padua, Vicenza ve Verona üzerinden Garda Gölü’ne doğru uzandı. Garda Gölü’nden kuzeye doğru tırmanarak bu sefer Bassano del Grappa ve Valdobbiadene üzerinden tekrar geri Venedik’e döndü.

Veneto bölgesi, gittiğinizde fark edebileceğiniz şekilde İtalya’nın kişi başı gelir seviyesi önde gelen bölgelerinden biri. İtalya’nın 20 bölgesinden biri olan Veneto’da 5 milyon insan yaşıyor, ve tarım - özellikle Prosecco ve şarap üretimi -, moda ve cam işçiliği konularında gelişmiş. Venedik’te hissettiğiniz kalkınmayı bölgede diğer şehirlerde de görkemli kiliselerden, geniş bahçeli villalardan, temiz ve düzenli sokaklardan ve insanların günlük yaşayışından gözlemleyebilirsiniz. Sokaklarda kesinlikle bir ‘dolce vita’ havası yayılıyor, ve bu sadece zengin insanların değil, Padua gibi bir üniversite şehrinde okul çıkışı yaşamayı seven öğrencilerin yaşadığı bir hayat tarzı.

IMG_8717.JPG

Malcesine'den Garda Gölü manzarasında gün batımı. 

5 GÜNLÜK VENETO BÖLGESİ ROTASI

1. GÜN /

Sabah: Venedik Havalimanı'na varış ve araç kiralama 

Öğleden sonra: Padua ve Vicenza şehir ziyareti 

Akşam: Verona 

2. GÜN /

Sabah: Verona şehir ziyareti

Öğleden sonra: Sirmione ve Malcesine  

Akşam: Bassano del Grappa 

3. GÜN / 

Sabah: Asolo 

Öğleden sonra: Valdobbiadene'de şarap tadımı 

Akşam: Follina'da yemek ve konaklama 

4. GÜN /

Sabah: Venedik'e geçiş

Öğleden sonra: Venedik şehir gezisi 

5. GÜN /

Venedik ve İstanbul'a geri dönüş

 

IMG_3028.JPG

HARİTA 

Rotasını planlamak isteyenler, Google Maps üzerinden seyahat planına ve şehirlerde uğradığımız noktalara ulaşabilirler.

Tüm uğradığımız noktalarda, görülmesi gereken yerleri ve tavsiye edilen veya denediğimiz restaurant / kafeleri haritada işaretli görebilirsiniz. 

 

Gün 1: Padua - Vicenza - Verona

 

Günümüz kısıtlı olduğundan Venedik’te araç kiralamamızla birlikte gece Verona’ya ulaşacak şekilde bir plan yapıyoruz. Gündüz saatlerini yolumuz üzerindeki Padua ve Vicenza’da geçirerek günü verimli kullanmaya çalışıyoruz.

 

İtalya’nın en eski ikinci ve Dünya'nın da en eski beşinci üniversitesi ile tanıdığımız Padua’yı aslında tanımamız için daha da önemli nedenler olduğunu gittiğimizde fark ediyoruz. Bu da bizim bilgisizliğimiz, ama bu yüzden geziyoruz, değil mi? Öğrenmek için.

IMG_3003.JPG
IMG_3015.JPG

Solda | Padua Üniversitesi'ni ziyaret ediyoruz; Sağda | Padua sokaklarında arabamızın çekilmeyeceği park yeri bulmuşken. 

Padua, bugün 200 bini aşkın kişiye ev sahipliği yapan küçük bir kent. Kuzey İtalya’daki en eski şehir olduğu iddia ediliyor. Milattan önce 1183 yılında kurulmuş. Roma İmparatorluğu’ndan Venedik Cumhuriyeti’ne kadar birkaç kez el değiştirmiş, çok görmüş geçirmiş. En önemlisi de, Rönesans öncesi hazırlık döneminde değişimin habercisi olan önemli bir sanat eserine ev sahipliği yapıyor. O da Scrovegni Şapeli.

 

Padua’ya gelip vaktiniz yoksa bile mutlaka ayarlamanız gereken tek nokta olduğunu maalesef ziyaretimiz sırasında keşfettik. Randevumuz olmadığı için 17:30 sonrası ziyaret edebileceğimizi söylediler, fakat yolumuz uzun olduğu için kalamadık. Şapelde toplam 15 dakika geçirebiliyorsunuz. Neden bu kadar limitli süre tanıdıklarını ve iyi korunması gerektiğini hem duvarlardaki freskoları gördüğünüzde hem de bu freskolar ile ilgili tarihi dinlediğinizde anlayabilirsiniz.

Scrovegni Şapeli ile ilgili sonradan Khan Academy'nin sanat tarihi eğitiminde bir bölüme rastlamıştım. Sizin de ilginizi çektiyse buradan eğitime ulaşabilirsiniz. 

IMG_4982.JPG

Padua'nın altını üstüne getirirken.

Padua’nın şehir merkezi oldukça küçük. Yaklaşık 1 veya 2 saatte merkezi turlayabilirsiniz. Ünlü kafesi Caffe Pedrocchi’yi, Padua Üniversitesi’ni, Prato della Valle meydanını ve meydana ağırlığını koyan St. Giustina bazalikasını görmeye yeterli.

 

Biz gittiğimizde aşırı aç olduğumuz için kendimizi en yakın, en butik restoranın öğle yemeği menüsü kurcalarken bulduk. Sokaklar tabi ki öğle tatili nedeniyle bomboş, fakat restoranın dar koridoru tıklım tıklımdı. Tüm masalarda koyu bir sohbet ve ev yapımı şarap hakimdi. Biz de iki kişi son masayı kapıp şefin yaptığı makarna ve balığın tadına vardık.

 

İtalya’nın en güzel özelliklerinden biri de bu sanırım. Gittiğiniz restoranın Michelin yıldızı almasına gerek kalmıyor. O restorana özgü, şefin yaratıcılığını kullandığı otantik ve lezzetli yemeklerin tadına yine kendine özgü ve samimi bir ortamda bakabiliyorsunuz. İşte yemenin keyfi de böyle çıkıyor. 

IMG_8582.JPG

Vicenza'nın ara sokaklarını keşfederken.

Padua’dan yarım saat mesafede Vicenza’ya uğruyoruz. Vicenza’nın merkezi de yine küçük, sokaklar dar, otopark bulmak zor. Park edecek yer bulmak için dolanıp duruyoruz. Sonunda bir yere park edip bozuk paralarımızı atıp merkeze yürüyoruz. Meydan ve çevre sokaklar, gerçekten bir güne en sakin şekilde noktayı koymak, günün seslerinin, gökyüzünün renginin değişmesini gözlemlemek için en ideal nokta. Bir yanda çocuk sesleri, bir yanda Aperol Spritz’ini yudumlayan insanlar, bir yanda çalan canlı müzik ve görkemli bir meydan.

 

Bu meydandan çıkıp ara sokaklara dalıyoruz. Öğreniyoruz ki Vicenza, Palladio tarafından tasarlanan 23 tane yapıya ev sahipliği yapıyor. Her bir bina şehrin farklı noktalarında işaretlenmiş ve harita üzerinden bulunabilir. Yolumuz üzerinde olan birkaç tanesini hızla ziyaret ediyoruz, ve otopark süremiz dolmadan Verona'ya doğru yola çıkıyoruz.

Verona’ya erken gitmemizin bir nedeni de gecenin benim doğumgünüme denk gelmesi, ve Verona’nın güzel restoranlarından birine rezervasyon yapmış olmamız. Kesinlikle Trattoria al Pompiere’de yemeği kaçırmak istemiyoruz. Vedat Milor sayesinde seçtiğimiz bu tatlı trattoria benim gibi peynir ve hamurişi meraklıları için gerçekten bir cennet.

 

Verona’da kaldığımız yer, hemen eski şehir sınırlarının dışında Hotel Relais 900 adında bir villa. Yürüyerek merkeze rahatça inebiliyor, ve aracınızı park edebiliyorsunuz. Verona, Padua ve Vicenza’dan daha büyük bir şehir. Bunu şehre girerken yoğunlaşan trafikten anlayabiliyoruz.

IMG_3013.JPG
IMG_8597.JPG

Solda | Verona sokaklarından bir kare; Sağda | Trattoria al Pompiere

Gün 2: Verona - Sirmione - Malcesine - Bassano del Grappa

 

Sabah uyanınca günü iyi değerlendirmek için Verona’nın sokaklarına dalıyoruz. Tam bir turist şehri. Bu şehri beğenmemek mümkün değil. Şehrin mimarisi insanın aklını başından alıyor. Her sokak, her köşe ayrı güzel. Şehrin içerisinden geçen nehir, şehre ayrı bir hava veriyor. Verona, bolca turist çektiği için çok fazla sayıda restoran, butik, kafe ve etkinlik mevcut. Juliet’in evi ve Arena en çok ilgi çeken yerler diyebiliriz. 

Yerlerden aldığımız yeme içme önerilerini, keşfetmek isteyenler için hemen paylaşıyorum:

 

Gece kalabalığı izlemek ve birer içki almak için: Piazza Erbe veya Via Sottoriva 

Üst seviye restoran önerileri: I Masenini, Al Pompiere, Antica Torretta, Al Ponte Pietra 

Orta seviye restoran önerileri: Pane e vino, Osteria da ugo, Osteria bertoldo, Mondo D'oro, Osteria Nori

Balık: Pescheria Masenini, Oste Scuro, Officina Dei Sapori 

Pizza: Le colombare, Impero, Du de Cope, Corte Farina 

Vejeteryan: La Lanterna

Şarap Barları: Il Bugiardo, Caffe Monte Baldo, Mazzanti Caffe, Tapasotto, Sciorum 

IMG_3022.JPG
IMG_8609.JPG

Tabi, bizim program yoğun olduğu için öğlen saatlerinde düşüyoruz yola. Bu sefer Garda Gölü’nün hangi kıyısını ziyaret etsek diye düşünüyoruz. En meşhur noktalarından biri Sirmione. Gölün bir kıyısında küçük bir yarımada diyebiliriz. Kalesi, içerisindeki yerleşimi, detoks amaçlı lüks otelleri ile keyif yapmak için tercih edilebilir.

 

Sirmione, bu kadar güzel olunca turist de çok oluyor. Özellikle pazar günü gittiğimiz için çevreden gelenler oldukça fazla. Pazar gününü göl kıyısında şarap ve güzel bir yemek ile geçirmek isteyenler güzel havayı kaçırmamış. Tarih ekim sonu. Güzel havaların son demleri.

Sirmione'de yarımadanın ucuna doğru yürüyebilir, gölü dolaşan teknelere atlayabilir veya restoranlarında güzel bir aperatif alarak günü değerlendirebilirsiniz.

IMG_8624.JPG
IMG_8618.JPG

Sirmione’de ilgimizi çeken göldeki yüzme yarışı oluyor. Normalde kendi başınıza çok tercih etmezsiniz uzun mesafe yüzmeyi, çünkü çok fazla sayıda motor hem göl turu hem de kendi ulaşımı için vızır vızır geçiyor. Sirmione yarışını ajandamıza kaydetmiştik zaten, ona tekrar gelmek için aklımızda tutuyoruz.

 

Sirmione’den çıkıp gölün kıyısından kuzeye doğru küçük yerleşimlerden geçerek Malcesine’ye doğru ilerliyoruz. Gölün etrafındaki tüm yerleşimler oldukça sevimli ve müthiş manzaraya sahip. Ama, biz gözümüze kuzeydeki yerleri kestiriyoruz, çünkü çevredeki dağlar manzarayı zenginleştirmeye başlıyor.

IMG_8684.JPG
IMG_8688.JPG

Sirmione'de dolce vita. 

Malcesine’ye vardığımızda bir teleferik olduğunu öğreniyoruz. Biz de neden olmasın diye atlıyoruz son teleferiğe. Sadece 30 dakika süremiz olduğunu öğrenmek çok üzücü, çünkü manzara müthiş. Dağların ve birbiri ardına dizilen zirvelerin gün batımındaki görüntüsü o kadar güzel ki bunu daha uzun bir keyfe çevirmek için paraşütünü alan gelmiş. Aynı zamanda, teleferik ile ulaştığınız noktadan çevredeki yürüyüş rotalarına ulaşıyorsunuz. Eğer tüm gün vaktiniz varsa burayı yürüyerek keşfetmek inanılmaz keyifli olabilir.

IMG_5002.JPG
IMG_8700.JPG

Malcesine'de teleferikle çıktığınızda karşılaştığınız muhteşem görüntü.

Havanın kararmaya başlaması ile yine yola çıkıyoruz. Bu sefer yolumuz uzun. Bassano del Grappa’ya gidiyoruz. Çok minik bir şehir. Dağların eteklerinde. Kendi içerisinde çok düzenli. Köprüsü ile meşhur. Geceleri hareketli. Gençler barlara gelmiş. Biz yine butik bir restoranda ikinci doğumgünü yemeğim için rezervasyon yapmışız. Fransız bir ailenin evi gibi döşediği harika bir otelde kalıyoruz.

IMG_8763.JPG
IMG_8750.JPG
IMG_8747.JPG

Bassano del Grappa'nın ara sokakları ve kaldığımız butik otel.

Gün 3: Bassano del Grappa - Asolo - Valdobbiadene

 

Sabahında şehri keşfetmek için koşuya çıkıyoruz. Kale duvarları ve nehir boyunca koşturup duruyoruz. Sonra ver elini Asolo.

 

Asolo benim için bugüne kadar ayakkabı markasıydı. Dağcılık için alınan markalardan. Meğerse Treviso’nun incisi olarak geçen bir kasabaymış. Gösterişli villalara ev sahipliği eden Asolo tepede kurulmuş, tarihi dokusu kaybolmamış butik bir yerleşim yeri. Aynı zamanda bir cittaslow.

IMG_8771.JPG
IMG_8774.JPG

Asolo'da bir pazar günü.

Pazar günü ziyaret ettiğimiz için çok şanslıyız, çünkü herkes meydanda. Tüm restoranlar stand açmış. Prosecco dolduruyorlar. Tezgah açan yöresel üreticiler var. Ziyaretçiler, Asolo’nun altını üstünü getirip soluğu kilisenin en tepesinde alıyor, vadi manzarasının tadını çıkarıyorlar.

 

Asolo ile birlikte Prosecco üretiminin yoğunlaştığı bir bölgeye girdiğinizi hem bağlardan hem de üreticilere ait butik villalardan anlayabilirsin. Bu vadide DOC üretimi mevcut. Biz DOCG için Valdobbiadene’ye gidiyoruz. Pazar günü olduğu için çoğu butik üretici kapalı. Neyse ki Val D’oca bizi barında misafir ediyor. Üstelik tam kapatmak üzere ve sesi kısık haldeyken. Bize bölgedeki üzümleri, farklı prosecco çeşitlerini ve DOCG olmasının ne önemi olduğunu paylaşıyor. Bu tamamen farklı bir yazı konusu. Ve belki de şarap ustalarına bırakmak gerekiyor.

Val D’oca da hızımızı alamayıp Col Vetoraz’a gidiyoruz. Tur alacakları için eğer satın alacaksak tadına bakabileceğimizi söylüyorlar. Maalesef tadım opsiyonu rezervasyonsuz mümkün değil. Çok hoşumuza gitmese de tadına bakmadan geçmiyoruz. Belki de buraya gelmemizin nedeni, tam yanındaki tuhaf restoran. İnanılmaz bir kalabalık. Biz de diyoruz, nerede kalabalık orada biz. 

 

Burası, herkesin restorandan şarap ve şarküterisini aldığı, sonrasında piknik masalarında günü geçirdiği, vadiye bakan çok sevimli bir yer. Bayılıyoruz.

IMG_8802.JPG
IMG_8789.JPG
IMG_5009.JPG

Otele gitmek için yola çıkıyoruz. Bu sakin bölgede bir sonraki köyün girişi kilit. Neden olduğunu sonradan anlıyoruz. Kestane festivali varmış. Daha şanslı olamayız herhalde. Bu neşeyi kaçırmak olmaz deyip bakıyoruz kestanenin tadına.

 

Otelimiz daha minik bir köyde, Cittaslow Follina’da. Köyün tamamını görmeniz 5 dakika falan sürüyor. Bir iki restoran, bir iki kafe ve tamam. Böyle butik yerler öyle güzel ki.

IMG_8739.JPG
IMG_8852.JPG

SEYAHAT ÖNCESİ / 

/01 Rahat hareket edebilmeniz ve şehir arasındaki yerleri keşfedebilmeniz için Venedik'ten araç kiralamayı unutmayın. 

 

/02 Yemek planlarınız için önceden plan yapıp rezervasyonları gerçekleştirmeyi ihmal etmeyin. 

 

/03 Prosecco tadımı için önceden üreticilerin açık olup olmadığını ve rezervasyon ile çalışıp çalışmadığına baktığınıza emin olun.  

 

/04 Şimdiden afiyet olsun. 

bottom of page